-
1 açığa vurmak
разглаша́ть; раскрыва́ть, изоблича́ть -
2 açığa vurmak
v. disclose, reveal, spill, divulge, lay bare, betray, evince, express, externalize, let on, uncloak, unclose, uncork, unseal, unveil, utter, vent, give vent to, ventilate, yield, yield up -
3 açığa vurmak
to express, to expose, to divulge, to publish, to disclose -
4 sırrı açığa vurmak
v. divulge a secret, reveal a secret, yield a secret, betray a secret -
5 gerçek yüzünü açığa vurmak
to throw off one's mask -
6 gülmek
1. ابتسم [اِبْتَسَمَ]2. بسم [بَسَمَ]3. تبسم [تَبَسَّمَ]4. ضحك [ضَحِكَ]5. هزأ [هَزَأَ]Anlamı: biriyle alay etmek6. هزئ [هَزِئَ]Anlamı: biriyle alay etmek -
7 açık
\açık vermek Defizit aufweisen, in den roten Zahlen stehenkasa açığı der Fehlbetrag in der Kasseülkenin doktor açığı der Ärztemangel des Landes2) Lücke f3) ( gemi)\açıklarda auf offenem Meeraçığa çıkarmak entlassenyüzündeki ifade sevincini açığa vuruyordu der Ausdruck auf seinem Gesicht verriet seine Freude1) ( kapalı olmayan) offen, geöffnet, auf\açık bırakmak offen lassen, auflassen\açık kapı bırakmak ( fig) sich einen Ausweg offenhalten, sich eine Hintertür offen halten\açık pencere önünde vor dem offenen Fenster\açık şehir pol offene Stadtgözünü \açık tutmak die Augen offen halten2) ( yol) freiyolu \açık olmak freie Bahn habençek \açıktır der Scheck ist nicht gedecktçok \açık bir film ein sehr freizügiger Film5) ( boş) leer, freikâğıtta \açık yer kalmadı es gab keinen leeren [o freien] Platz mehr auf dem Blatt7) ( vazıh) offen\açık konuşma zamanı artık gelmişti die Zeit war nun gekommen, offen zu reden8) aufgeschlossenher çeşit yeniliklere \açık olmak aufgeschlossen sein gegenüber allerlei Neuigkeiten9) ( renk için) hell\açık bir renk eine helle Farbe\açık sarı saçlı bir kadın eine Frau mit hellblondem Haar\açık tenli hellhäutig11) ( sarılmamış) lose12) (kamuya \açık, halka \açık, gizli olmayan) öffentlich\açık duruşma/oturum öffentliche Verhandlung/Sitzung13) \açık farkla önde olmak mit großem Abstand führen1) ( açıkça) offen\açık söylemek offen sagen\açık söylemek gerekirse, ... offen gesagt [o gestanden],...\açık vermek ( fig) sich verraten, sich anmerken lassenhiç \açık vermedi er ließ sich nichts anmerkenbirine \açık olmak jdm offen seinkapım sana her zaman \açıktır meine Tür ist immer für dich offen2) ( dükkân) offen, aufbu dükkân pazarları da \açıktır dieser Laden hat [o ist] auch sonntags offendükkân \açık mı? hat das Geschäft auf?gözlerini \açık tutmak (a. fig) die Augen offen haltenışığı \açık bırakma! lass das Licht nicht an!radyo \açık mı? ist das Radio an? -
8 açık
açık1 <- ğı> adj Tür usw offen (a Meer); Geschäft, Museum geöffnet; Platz, Stelle frei; Schritt weit; Farbe hell; Film usw frei, schamlos; Tee leicht;açık açık in aller Offenheit, freimütig;açık ağızlı deppenhaft;açık arttırma Auktion f;açık çek Blankoscheck m;açık eksiltme (öffentliche) Ausschreibung f;açık fikirli vorurteilsfrei, aufgeschlossen;açık fikirlilik Aufgeschlossenheit f;açık hava Freilicht…;açık havada im Freien;açık liman Freihafen m;açık mektup offene(r) Brief;açık seçik deutlich;açık olmak offen sein (-e für etwas); offen stehen (-e jemandem);açık söylemek offen aussprechenaçık2 <- ğı> subst (das) Freie; freie Stelle f, Vakanz f; ÖKON Defizit n, Fehlbetrag m; Lücke f, Ausfall m;açık vermek ÖKON in den roten Zahlen stehen; sich ertappen lassen;açığa çıkmak an den Tag kommen;açığa vurmak offenkundig werden; (-i) bekunden (A);bütçe açığı Haushaltsdefizit n;şehrin açığından an der Stadt vorbei;… açıklarında vor … (im Meer);açıkta im Freien;-i açıkta bırakmak jemanden ohne Arbeit oder ohne Unterkommen lassen;açıkta kalmak oder olmak keine Arbeit oder kein Unterkommen haben; nicht berücksichtigt werden; → açıktan -
9 açık
открове́нный я́сный* * *I 1.1) врз. откры́тыйaçık arazi — откры́тая ме́стность
açık pencere — раскры́тое окно́
yol açık — доро́га откры́та
2) я́сный, чёткий (о почерке и т. п.)açık ibare — я́сная фра́за
3) непокры́тый, обнажённыйaçık baş — простоволо́сый
göğsü açık — у него́ грудь откры́та / обнажена́
4) све́тлый ( о цвете)açık mavi — све́тло-си́ний
açık yeşil — све́тло-зелёный
açık renk kostüm — све́тлый костю́м
5) неза́нятый, свобо́дный; вака́нтныйaçık memuriyet — вака́нтная до́лжность, вака́нсия
kağıtta açık yer kalmadı — на бума́ге не оста́лось чи́стого ме́ста
6) нескро́мный, фриво́льный, непристо́йныйaçık filmler yasaklandı — порнографи́ческие фи́льмы бы́ли запрещены́
pek açık fıkralar anlatıyor — он расска́зывает о́чень уж неприли́чные анекдо́ты
7) перен. откры́тый, бесхи́тростный, прямоду́шный2.bu adamın her işi açıktır — у э́того челове́ка всё как на ладо́ни
1) откры́то, открове́нноaçık konuş yalan söyleme — говори́ пря́мо, не ври
2) я́сно, поня́тно; отчётливо••- açık gelmek
- açık kapı bırakmak
- açık oyla seçmek
- açık yürekle II озвонч. -ğı1) откры́тое простра́нство, пусты́рь разг.bugün açıkta bir toplantı yapıldı — сего́дня под откры́тым не́бом бы́ло проведено́ собра́ние
2) [не́сколько] удалённое ме́сто (от чего-л.)tren yolu şehrin açığından geçer — железнодоро́жный путь прохо́дит недалеко́ от го́рода
3) морски́е просто́ры, прибре́жные во́дыBakırköy açıklarında — в прибре́жных во́дах Бакыркёя
deniz açıklarında — в откры́том мо́ре
4) вака́нтное ме́сто, вака́нсияaçıklara kimse alınmıyor — на вака́нтные места́ никого́ не беру́т
bu dairede hiç açık yok — в э́той конто́ре нет никако́й вака́нтной до́лжности
5) недоста́ча, дефици́тaçık [açığı] çıkmak — а) обнару́житься (о дефиците, недостаче); б) всплыть / вы́йти нару́жу, обнару́житься; проясни́ться
açık [açığı] kapamak / kapatmak — покры́ть недоста́чу / дефици́т
dış ödeme açığı — внешнеплатёжный дефици́т
dış ticaret açığı — внешнеторго́вый дефици́т, дефици́т внешнеторго́вого бала́нса
••- açıkta- açıkta bırakmak
- açığa çıkarmak
- açıkta kalmak
- açıkta olmak
- açıktan kazanmak
- açık vermek
- açığa vurmak -
10 sır
сэр (м)* * *I1) глазу́рь2) амальга́ма ( для зеркал)II удв. -rrı1) та́йна, секре́тsırrı açığa vurmak — разглаша́ть та́йну
sır açmak — откры́ть / разгласи́ть та́йну / секре́т
sır tutmak / saklamak — храни́ть та́йну; держа́ть в та́йне
sır vermek / sızdırmak — разглаша́ть та́йну / секре́т
askerî sır — вое́нная та́йна
devlet sırrı — госуда́рственная та́йна
ekonomik sırlar — секре́тные све́дения экономи́ческого хара́ктера
meslek sırrı — профессиона́льная та́йна
2) та́йна (чего-л.), непостижи́мое явле́ние; то, что не по́знаноsırrını çözmek — разгада́ть секре́т, пости́чь та́йну чего
doğanın sırları birer birer çözülüyor — та́йны приро́ды постепе́нно раскрыва́ются
••- sırra kadem basmak -
11 afişe
См. также в других словарях:
açığa vurmak — 1) (bir durumu) belli etmek, ortaya çıkarmak Mantıksal bir dille açığa vurduğu bu harika önerinin aksayan bir yanı vardı. N. Nadi 2) (bir durumu) gizli bir durumu ortaya çıkarmak Bazı ihtiyarlar bütün hislerini açığa vuran ikinci bir nevi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
izhar etmek — açığa vurmak, belirtmek, göstermek Ayrılırken tekrar görüşmek arzusunu kuvvetle izhar ettiler. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) … Çağatay Osmanlı Sözlük
ifşâ — (A.) [ ﺎﺸﻓا ] açığa vurma. ♦ ifşâ edilmek açığa vurulmak. ♦ ifşâ etmek açığa vurmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
açıklamak — i 1) Bir konuyla ilgili gerekli bilgileri vermek, izah etmek, afişe etmek 2) Bir sorunla ilgili aydınlatıcı bilgi vermek, tavzih etmek Bakan, bu konuda düşüncelerini açıkladı. 3) Bir sözün, bir yazının ne anlatmak istediğini belirtmek, yorumlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dökmek — i, er 1) Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek. S. F. Abasıyanık 2) Belli bir yere boşaltmak Sigara tablasını dökmek. 3) Akıtmak, düşürmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gülmek — nsz, er 1) İnsan, hoşuna veya tuhafına giden olaylar, durumlar karşısında, genellikle sesli bir biçimde duygusunu açığa vurmak O ne söylese sinirli sinirli ve tabii olmayan gülüşü ile gülüyordu. H. E. Adıvar 2) Mutlu, sevinçli zaman geçirmek,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
konuşmak — nsz 1) Bir dilin kelimeleriyle düşüncesini sözlü olarak anlatmak Çocuk daha konuşamıyor. 2) i, den Belli bir konudan söz etmek Mehmet yedi yaşındayken anasıyla konuştuklarından fazla bir şey konuşmazdı. H. E. Adıvar 3) nsz, le Bir konuda… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kusmak — nsz, ar 1) Midesinin içindekilerini ağız yolu ile dışarı atmak, kay etmek, istifra etmek 2) Reddetmek İhanetin böylesini tarih kabul etmez, kusardı. T. Buğra 3) i Boyanan ve temizlenen şeyler yeniden ortaya çıkmak Kumaş lekeyi kustu. Helva yağını … Çağatay Osmanlı Sözlük
sulanmak — nsz 1) Sulama işi yapılmak Tarla sulandı. 2) Sulu duruma gelmek Geceye doğru kar sulanıyor ve gevşiyor. A. İlhan 3) Suyu çoğalıp yoğunluğu azalma Kanı sulandı. 4) Göz yaşarmak Otomobilde bir şey kaçtığı için durmadan gözü sulanıp akıyor. R. N.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yumurtlamak — nsz 1) Tavuk, kuş, balık vb. yumurta yapmak Tavuk yumurtladı. 2) mec. Uydurup söylemek veya söylenmemesi gereken şeyi açığa vurmak … Çağatay Osmanlı Sözlük